“Keşke “Müteahhit ve Reklamcı” oldukları kadar “Devlet” de olabilselerdi!”
“Keşke “Müteahhit ve Reklamcı” oldukları kadar “Devlet” de olabilselerdi!”
Demokrat Parti Sözcüsü Doç. Dr. Neslihan Çevik, haftalık basın açıklamasında gündemi değerlendirdi.
“20 yıldır AKP iktidarını ayakta tutan menfaat ve rant paylaşımı” “Yakında gündemimiz et fiyatları ve ESK satış mağazalarının önündeki uzun kuyruklar olacak gibi görünüyor!”
Depremin üzerinden 1 ayı aşkın zaman geçmesine rağmen bölgede yaşanan sıkıntıları, iktidar kanadından kimsenin sorumluluğu üstlenip istifa etmeyişini, Cumhur İttifakına yeni eklenen partiler hakkında yorumlarını, hayvancılık sektöründeki büyük tehlikeyi dile getiren Parti Sözcüsü Çevik, yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Bunlar ikiyüzlü ruhsuzlar!” Depremin ilk dakikasından itibaren her şeyi yaptık dediler; ancak biz oraya gittiğimizde şahit olduklarımızla ve kulak kesildiklerimizde görüyoruz ki birçok yere üç gün boyunca hiçbir kurtarma faaliyeti gitmemiş. Üstelik yılın en soğuk günleriydi ve insanlar donarak öldüler. “100 binlerce asker niçin anında müdahale etmedi?” dediğimizde “Sizi gidi darbe şakşakçıları” diyorlar. Kendi ordusuna güvenmeyenler ordu üzerinden hamaset yapmaktan da geri durmuyor. Hem askere güvenmiyorlar hem de askerin başarısını kendi hanelerine yazıyorlar. Bunlar ikiyüzlü ruhsuzlar! “AKP’nin eser siyaseti” Sadece bu kadarına da değil tepkimiz. Görevini yapan bir ordudan, talimata göre görev yapmayı bekleyen askerleri, valileri, kurumları gördüğümüz zamanlarda yaşıyoruz. İşte size “AKP’nin eser siyaseti”. Ve daha bilmediğimiz neler var kim bilir. Bu daha buz dağının görünen kısmı. Ama endişe etmeyelim; az kaldı ne de olsa, yakında hepsini öğreneceğiz. Şu ana kadar Kızılay’ın içler acısı halini, ticarileşmesini, ahlaksızlaşmasını sadece bir kısmını görebildik. İnsanların bağışladıkları kanları satan, çadırı para ile satıp pazarlık peşinde koşan, kurumu akrabalarının eline veren, maaş almıyoruz deyip 20 şirketten maaş alan Kızılay Başkanını gördük… Kızılay mı Kızılay aile çifliği mi belli değil. Peki, neden hala istifa eden olmadı? Çünkü en büyük ortaklık suç ortaklığıdır ve bu ortaklığın içinde olanlar bir tuğla bile çekmezler. Deprem üzerinden 1 ay geçti bile. Çok ilginçtir ki ilk üç günde kurtarma ekipleri gönderilemezken iktidar ilk üç günde bütün ihaleleri bitirdi. Ne ara bu şehir planı hazırlandı, ne ara bu şartnameler hazırlandı? Kaç günde yaptınız? “Bütün enerji ve kaynaklarını algı yönetimi için seferber ettiler” Adeta AKP müteahhitlik şirketi gibi hareket ediyor. Bir müteahhitlik birimi gibi de o yüzden. Ortalama 2 milyon TL maliyeti olan konutları da depremzedelere ödetecekler. AKP bir müteahhitlik birimi olduğu kadar, iktidar yanı zamanda bir de PR şirketi gibi çalışıyor. Depremin birinci gününden beri krize müdahale edeceklerine, can kurtaracaklarına, baksanıza; bütün enerji ve kaynaklarını algı yönetimi için seferber ettiler. Önce “devlet nerede” diyenlere, “devlet neden yok” diye haklı olarak soranlara hain dediler. Sonra da “ilk günlerde istediğimiz çalışmayı yürütemedik” diyerek helallik istediler. Şimdi ise “hiçbir sıkıntı yok; her şeyi hallettik” diyorlar. “Millet şikayetçi değil” diyorlar. Halbuki vatandaşlarımızın hala çadır ihtiyacı, su ihtiyacı, tuvalet ihtiyacı devam ediyor ve karşılanmış değil. Keşke “Müteahhit ve Reklamcı” oldukları kadar “devlet” de olabilselerdi. Öyle olsalardı hem ilk 3 günde deprem bölgesinde olurlar hem de bugün konut ihaleleri yerine vakit ve kaynakları çadır ve konteyner için seferber ederlerdi. İnsanlar soğuktan donup ölmez, AFAD’a ait vinçler para ile kiraya verilmez, Kızılay çadır, kan, giyecek, yiyecek satmaz, Mecliste deprem önergeleri kabul edilirdi. Peki, 20 senedir hükümet olup da devlet olmayı beceremeyenler Türkiye’nin yeniden inşasını yapacağız deyince kim, nasıl, neden inansın? “Kırsaldaki yıkım çok daha büyük! Köy okulları acilen açılmalıdır!” Evi barkı yıkılmış, malını mülkünü hayvanını bırakamayan, kırsalda yaşayan köylü aileler için depremin yıkıcı etkisi çok daha fazla. Deprem bölgesindeki şehirlerde yer alan köylerdeki manzara şu şekilde: Sebze yetiştirmek için kurdukları seraya çoluk çocuk ailecek sığınmak zorunda kalanlar, ahıra hayvanlarının yanına yatak döşek atanlar, evlerin geneli tek katlı da olsa o korku ve panikle evde kalmayıp, bahçede römorkun üzerinde yatanlar… Sera derken muz seraları gibi devasa seralardan bahsetmiyoruz; domates, biber, patlıcan fidesi yetiştirmek için kurulmuş küçük seralardan bahsediyoruz. Depremde zarar gören şehirlerden köylere hayvan yemi ulaşamadığı için hayvanlar açlık ve soğukla karşı karşıyaydı. Telef olan hayvan sayısı oldukça fazlaydı bölgede. Anlatacak daha çok acı manzaralar var ancak şuna emin olun ki televizyonlarda izlediklerinizden çok daha acı görüntüler bölgede yaşanıyor. İlleri kapsayan afet yönetimi ile kırsaldaki sorunlar oldukça farkı. Elbette benzer sorunlar var ancak çözümler farklılık gösteriyor. Demokrat Parti olarak diyoruz ki; köy okullarının statülerinin değiştirmek suretiyle stratejik önemlilikte bir seviyeye çıkartalım. Kasaba ve kırsalda bulunan köy okullarının neredeyse hepsi 2000-3000 metrekare alanlara sahip. Bu okullar eğitim öğretim süreçlerine devam ederken yaşanacak bir doğal afet sürecinde ise yardım ve koordinasyon merkezlerine dönüştürülebilir. Bütün yardımlar köy okullarının koordinasyonunda köylüye daha kolay ulaştırılıp organize edilebilir. “İktidarın siyasi zihniyeti de enkazın altında kalmıştır” Depremin yıkıcı ve ön görülebilir etkilerini önlemek jeofizikçilerin, yerbilimcilerin, kent planlamacılarından oluşan liyakat sahibi insanların asli görevi olabilir ancak buna siyaseten izin vermeyen ya da rant uğruna bu insanların görevlerini yapmalarını engelleyen siyasi zihniyet de bu enkazın altında kalmıştır. 1999 depremi yaşandığı zaman iktidarda olan ANAP-MHP-DSP koalisyonu göreve geleli sadece 4,5 ay olmuştu elbette o dönemde yetersizlikler ve aksaklıklar olmuştu ama bugün yaşanan depremde iktidarda olan AKP tam 21 yıldır iktidarda ve ülkeyi tek başına yönetiyor ve bunun 5 senesi de başkanlık sistemi mevcut, 21 yıldır depremle mücadele konusunda bir arpa boyu yol alamamış bir iktidardan bahsediyoruz, bunun hesabını aziz millet elbette soracaktır. Başından beri bize “beşi benzemez” diyorlar; “7. Ayak”, “masanın altı” “masanın üstü” diyorlar. Ama onlar depremzedeler için konutları maliyetine vereceklerini söylerken, biz Millet İttifakı olarak “depremzedelere bedava konut yapacağımızı” söylüyoruz. Onlar hala “algı yönetmek peşindeyken” biz “iç göç stratejisi, istihdam ve yeniden üretim stratejisi, eğitim stratejisi, finansal modelleme” gibi stratejiler üzerine çalışıyoruz. “20 yıldır AKP iktidarını ayakta tutan menfaat ve rant paylaşımı” Beş benzemez kimmiş esas şimdi görüyoruz. MHP ile HÜDAPAR, BBP ile Doğu Perinçek, HÜDAPAR ile Doğu Perinçek… Kimler Kimlerle… Bunların tek ortak noktaları radikal uçları bir araya getirmek. 20 yıldır AKP iktidarını ayakta tutan neyse, bu tutarsızlık ittifakını da bir araya getiren o. Adını koyalım; menfaat ve rant paylaşımı… Milletin artı değerini kendi siyasi ikballerine devşirmek. “İktidarın tek derdi Millet İttifakına çamur atmak” Bunu nereden mi biliyoruz? Kendileri sarayda, rezidanslarda yaşarken vatandaşımız yarım kilo kıymayı alabilmeyi unuttu. Vatandaşımız açık olan okullara çocuklarını gönderemiyor. Yavrusuna mont, bot alamadığı için intihar eden anneler babalar var. İşte bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Ama iktidarın Türkiye gibi, vatandaşlarımızın refahı, güvenliği ve huzuru gibi dertleri yok; iktidarın tek derdi Millet İttifakına çamur atmak. Terör örgütleri ile beraberler türünde yalanlarına devam ediyorlar. “Osman Öcalan’a mektup okutan siz değil miydiniz?” dediğimizde “sadece mektup okutmuşuz ne var yani” diyerek savunan neferleri var. Biz de ısrarla soruyoruz; “yetmez mi?” Nitekim, “PKK terör örgütüdür” mü dedi mektubunda? Devletin yanında değil karşısında; ama birilerinin yanında olduğunu biliyoruz. Kendilerine bu birlikteliğin “hayırlı uğurlu” olmasını diliyoruz. Bu yetmez gibi domuz bağı ile işkence yapanları bile şirin göstermeye çalışıp aklamaya çalışıyorlar. Kendi içlerindeki tutarsızlıklar ayan beyan ortada. Görüntüde uyum içindeler. İktidarın nimetleri sağ olsun. Kol kırılıyor yen içinde kalıyor. Asıl kavga gürültü iktidardan düştüklerinde olacak. Hepimiz izleyeceğiz nasıl birbirlerinin yakasına yapışacaklarını. “Felaketin aslında tek bir adı var o da AKP” Bize “nasıl yöneteceksiniz” diyor bu iktidar sahipleri. Biz de onlara cevaben diyoruz ki: “Siz buna kafa yormayın. Biz muhalefet olmamıza rağmen sağlamca yolumuza devam ediyoruz, üstelik daha da güçlenmiş olarak.” Deprem ile 11 ilimiz yıkıldı ama ondan öncede ekonomi, adalet, kurumlar felaketi vardı. Müsebbibi ortada. Felaketin aslında tek bir adı var o da AKP. Millet İttifakı olarak omuzlarımızda büyük bir sorumluluk olduğunun bilinci içindeyiz. Yarattıkları görünen enkazlar kadar görünmeyen enkazların da varolduğunun farkındayız. Ancak çözümün nerede olduğunu da çok iyi biliyoruz. Milletimiz müsterih olsun. İlk önce “rant” yerine “vatandaş” diyerek, “kurumlarda ve devlette liyakati esas kılarak”, adına bin bir farklı isim taktığınız epistemolojik modeller yerine rasyonel bir ekonomi yönetimi ile Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz. Müsterih olun. Bundan sonra yeni bir dönem başlıyor. Hamaset siyaseti, içi boş sesi çok destan siyaseti yerine uzlaşı ve eylem yeni döneme damgasını vuracak. Bir taraftan toplumsal barışı sağlarken, bir taraftan da bütün alanlarda ve sektörlerde kurumları güçlendirerek gece gündüz çalışarak ülkemizi refaha çıkaracağız. “Hayvancılıkta deprem geliyor!” Deprem felaketinin neden olduğu acılardan dolayı şu anda tam olarak fark edemesek de ikaz etmek isteriz ki; ‘hayvancılıkta yara giderek derinleşiyor!’ İçeride yeterli hayvan kalmadığı için karkas kesim fiyatları sürekli yükseliyor! Mahalle kasabında 1 kg kıymanın fiyatı 250 liraya çıkmış durumda! Öyle ki, ete talep artmadığı halde fiyatlar yerinde durmuyor! Üstelik insanlar 1 kg kıyma almak için saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kalıyorlar! Bu durumun sorumluları ise hayvancılıkta süt fiyatlarının neden olduğu artçı sarsıntılara bugüne kadar kulak tıkayan Tarım Bakanı Kirişçi ve bürokratlarıdır! Çok yazıktır ki üretimi planlayamadıkları gibi ithalatı da ellerine yüzlerine bulaştırdılar! Bakan Kirişçi, sözde et fiyatlarında spekülasyon yapıldığı gerekçesiyle bazı tedbirlerin alındığını açıklamıştı. Ancak ayıplarının ortaya çıkmaması için tedbir olarak hayvan ithal edeceklerini söylememişlerdi! Sözde ilk planda Macaristan’dan 5 bin, Güney Amerika’dan ise 15 bin baş kasaplık hayvan ithal edilecekti! Fakat Bakan Kirişçi’nin açıklamasının üzerinden iki ay geçmesine rağmen bugüne kadar sadece Macaristan’dan 2 bin 500 civarı kasaplık hayvan ithalatı yapılabildi. Yani içeride yeterli hayvan bulanamadığı gibi yurt dışında da hayvan bulunamıyor! Et fiyatlarının nereye gideceğini maalesef kimse kestiremiyor! Deprem felaketinin neden olduğu yıkım ve acılardan sonra Türkiye’nin en öncelikli gündemi et fiyatları ve ESK satış mağazalarının önündeki uzun kuyruklar olacak gibi görünüyor! Tarım ülkesi Türkiye’de insanları 1 kg kıyma almak için günlerce kuyruğa girmek zorunda bırakan Tarım Bakanı ve bürokratları bakalım bir bedel ödeyecekler mi?
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.